Content on this page requires a newer version of Adobe Flash Player.

Get Adobe Flash player

TÜRKİYE’DE NEFRET SUÇLARI

Türkiye’nin büyük şehirlerinde binlerce trans kadın yaşamaktadır. Son on yıl içinde trans kadın cinayetlerinin sayısı artmış ve polis tarafından yapılan baskı ağırlaşmıştır. Trans kadınların yaşadıkları mahallelerde erkek nüfusun şiddet gösterilerine karşı polis ve devlet kayıtsız kalmaktadır.

Trans kadınlara yönelik şiddet sonucunda suçlular yakalanıp mahkemeye çıkarılsalar dahi, suçlular ceza indirimi alacaklarına ve hatta serbest bırakılacaklarına güvenmektedir. Türk ceza kanununda mevcut haksız tahrik indirimi maddesi suçlular lehine uygulanabilmekte ve suçlular ceza indiriminden yararlanabilmektedir. Cinayeti ve fiziksel saldırıyı cezasız bırakmak veya cezayı azaltmak suçu davet etmek anlamına gelmektedir.

Nefret cinayetleri küçük bir azınlığın belirgin ve aşırı biçimde trans bireyleri ortadan kaldırma isteklerinin bir ifadesi olsa da bu kişiler toplumun çoğunluğunu oluşturmazlar. Yaşama dair basit haklardan muaf tutulmayı gündelik yaşamın bir parçası olarak kabul edenler bu durumun translara zulmeder nitelikte olduğunun farkında değillerdir. Örneğin iş bulma, barınma, ya da en basitinden dilediği yerde dilediği biçimde yürümek …Ne yazık ki trans kadınların genellikle hiçbir seçim hakkı yok. Seks işçiliği yapıyorlar; barınacak yerleri yok ya da yüklü kira ödemek zorundalar. Nefret dolu bakışlara maruz kalmadan yürüyebilme hakkı ve karakola götürülme korkusu olmama hakkı; özellikle de polis memurlarının trans kadınlara para cezası yazdıklarında kazanç sağlamalarının önlenmesi.


  • GÖRÜNÜRLÜK VE
    GÖRÜNMEZLİK



  • ANALİZ



  • TRANSFOBİ

Trans* kimlikler toplumda kolayca fark edilebilirler ve bu yüzden saldırılar için kolay bir hedeftirler. Örneğin televizyon programları ve haber programları ‘transseksüel terörü’ başlığını atabilir. Hastalık, pislik, taşkınlık, agresiflik, ahlaksızlık ve Türklüğe uymamak hep onlarla bağdaştırılır; onurları ve değerleri olmadığı iddia edilir. En iyi ihtimalle mistik, egzotik, ve sanata yatkın olarak görülürler – ama aynı zamanda toplum ve devlet tarafından görmezden gelinirler.

Trans*ların Türkiye’deki durumu devlet ve toplum tarafından belirlenir. Toplumsal yargılar ile trans* bireylerin, özellikle de trans kadınların haklarının kısıtlanması arasında bir bağlantı vardır. Devlet tarafından gerçekleştirilen düzenlemeler nefret cinayetlerindeki artışın önemli bir nedenidir. Kültürel bir sorun olmaktan çok bu bir politik sorundur. Nefret cinayetleri üzerine gidilmemesi bir devletin sağlaması gereken en temel insan haklarının bile yoksunluğunu göstermektedir - bu da yaşam hakkıdır.

Transfobinin yasal bir tanımı yok. Internette bulunabilenler ise az cok aynı. Örneğin, “Transfobi: bir bireyin transcinsiyet olduğu için ondan korkulması, nefret edilmesi ya da hoşnut olunmaması, ya da ona karşı ayrımcılık yapılması durumudur. Bu bazen translara karşı önyargı olarak da adlandırılır ve sonuçları çok ciddi olabilir. Transfobi homofobiye benzer ve homofobi gey, lezbiyen, ya da biseksüel bir kimseye karşı olan önyargıdır.” Bütün bu tanımların ortak yanı şudur ki çoğunlukla tek bir kişinin kişisel tavrını oluşturan derin kaygılandırıcı korkusuna ve anlam verilemeyen içsel hislerine işaret eder. Sanki ezelden beri var olan antropolojik bir kaygıymış gibi görünür. Fakat konuyu analiz ettiğimizde; grupların, kurumların ve bunlarla ilişkili kavramların ilişkisi fark edilebilir. Transfobi adeta geniş dallara ayrılan bir sistem gibi çalışır ve tabanı toplumun yapısındadır. Örneğin, toplumun, işveren sektörünün, hukuksal yargının, sağlık sektörünün, medyanın, devlet yaptırımlarının, devletin idari kurumlarının (mesela polisin) değerler sistemi ve ahlaki yargıları gibi. Transfobi ırkçılıkla karşılaştırılabilecek bir sistem gibi çalışır. Bunlara eklenebilecek bir başka değerlendirme transfobinin güç çıkarlarıyla bağlantılı olduğudur ve geçmişten beri süregelen, görünürlüğü esas alan, kültürler arası bir güç mekanizması olarak yürüdüğüdür: Kişinin görünen bir özelliğinin sosyal ve politik dışlanma için bir kriter oluşturmasıdır.

Trans*lar lgb topluluğu içerisinde bile dışlanırlar. Trans*lar lgb grupları içerisinde transfobiye maruz kaldıkları için Ankara, İstanbul’da kendi örgütlerini kurmaya başladılar. Diğer şehirlerdeki translar da benzer deneyimleri yaşamaktadır ve örgütlenme gereksinimi hissetmektedirler.